9 Haz 2011

normal bir kahvaltı

Öncelikle kalkar kalkmaz yemedim. Bu önemli. Bir yere yetişme derdiniz yoksa ağzınıza tıkar gibi kahvaltı yapmayın. Zaten, kahvaltı kelimesi Osmanlı Devleti zamanında, yurdumuza kahve kültürü yerleştiği zamanlarda ortaya çıkmış; millet boş mideye kahve içemediği için, altına kuru sıkı bir şeyler doldurma arayışına gitmiş ve kahve-altı diye bildiğimiz sözcük türemiş. Nasıl da yazıyorum!

Atalarımızı düşünün. Bir caveman. Üzerinde post, ayakları çıplak, elinde tahta sopa filan. Mağaradan dışarı çıkıp önce birkaç ot toplamaya gidiyor, sonra yumurta aramaya gidiyor, ağaçtan zeytin topluyor (Ege'liyse şanslı tabii), domates, salata filan topluyor. Meyve yok, çünkü meyveyi biz diktiğimiz için bu kadar çok var. Elma bahçeleri diye bir konsept yok. Bulabildiği zaman meyve yiyor. Sonra evine dönüyor, pişirmeye geçiyorlar. Cavewoman da ateşi yakmış bu sırasa evde. Tüm bunları halletmek öğleni buluyor. Tabii arkadaşımız hayvan da avlamış olabilir, ama onun için biraz koşturması lazım, önce bir kahvaltısını etsin.

Görüldüğü gibi ekmek filan yok ortalıkta. Zaten buğday aşağı yukarı 10 bin sene önce evcilleştirildi. Biz 40 bin senedir aynı genleri işletiyoruz. Yani, bizim insan olmamız için una ihtiyacımız yoktu. O yüzden kahvaltıda ya da akşam yemeğinde ekmek yememize gerek yok.

Şimdi benim kahvaltıma gelecek olursak; bir adet domates, kaya tuzu, karabiber ve iki adet yumurtadan oluşan bir menemen yaptım. Tavaya bir parça tereyağı koydum. Ama buradaki tereyağları bizim bildiğimiz sarı olanlar değil, büyük ihtimalle de zararlılar. Doğal yöntemlerle elde edilen tereyağlarında bir problem yok çünkü. Hayvansal yağların hiçbirinde sorun yok. Neyse, menemen formunu vermemin amacı yumurtayı pişirirken bokunu çıkarmamak, sarısını çok pişirmeden yiyebilmek. Besin değerlerini harcamamak. Zaten bütün yediklerimizin %60'ını çiğ halde tüketebilsek, bu benzetmeye çalıştığım beslenme formuna ulaşıyoruz.

Yanında bir salata yaptım; dün saydığım yeşil şey, karışık doğranmış market salatası, maydanoz, havuç, limon sıktım, sızma zeytinyağı döktüm. Diğer tarafta da birkaç dilim emmantel peyniri (kaşara benzeyen yağsız şey) ve zeytin yedim.

Menemenimi yerken bir dilim süper biyolojik kepek ekmeğinin yarısını yedim. Kalan yarısına Bolu balımı sürdüm ve üzerine toz polenleri yapıştırdım. Sonra hızımı alamadım ve aynı yarım dilim boyutundaki bir ekmeğe daha benzer işlemi yaptım ve afiyet oldu. Polen denilen ufak sarı tozun içinde bilimum aminoasit ve vitamin-mineral bulunduğundan "gençleştirici iksir" mahiyetinde yenebiliyor. Ben kendimi tatmin amaçlı tüketiyorum, o ayrı.

Gayemin zayıflamak olmadığını anlatabilmişimdir umarım. Örneğin, dün akşam yediğim salatayı normalde "ara öğün, ana öğün, babafingo öğünü, kibrit kutusu peynir, penis kadar muz" diye takılan kalori sayacı kafalı insanlar tek seferde oturup bitiremezler. Çünkü mide hacimleri yetmez. Mide hacminin küçük olması ne demek? Hemencecik acıkacağım ve başka şeyler tüketmeye geçeceğim demek. E biz en az üç saatlik açlık halimizi idame ettirelim ki hormonal sistemimizin düzgün çalışmasına yardım edelim değil mi? Ben eğer üç saat aç kalmaya dayanamıyorsam, bu demektir ki vücudumdaki yağları yakıt olarak kullanamıyorum ve bunlar göbek olarak bende depolanma eğilimindeler.

Nihayetinde ben doydum, ama inanın, sizsiz boğazımdan geçmedi!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder